30.01.2014

Kendi halinde bir çorba...


Zorlu bir haftanın Perşembesindeyim.

Bir takım ani değişimler, biraz hayal kırıklığı, biraz umut, biraz da karmaşa dolu geçti son üç gün.. Bazen olur ya her şey ters gider insanın hayatında, ya da belki de her şey aynıdır ama sana tersmiş gibi gelir.. O depresif halden belli bir süre sonra düşünürsün: Neyse ki sağlıklıyım, sevdiklerim de sağlıklı ve yanımda. Bense bu hafta şükretme moduna henüz geçemeden bünyemi yorgunluk ve stresten çöktürüverdim..

Bugünse sabahtan beri evde uzanıyorum. İstanbul'da sokaklar ıssız, insanlar iş yerlerinde, hava soğuk, insanlar evlerinde.. Evde kalabalığız ama yine de. Ben, koltuk, tv, mutfak, laptop, telefon, sürahi ve su bardağı... Haftasonu, sağlıklı bir durumda olsaydım bu kombinasyon kadar mutlu eden bir şey olamazdı beni herhalde. Garfield gibi yatmaktan delice zevk alıyorum zira. Ama şimdi tek istediğim bu moddan çıkabilmek. İnsanoğlu ne garip yaratılmış. (Allahın gücüne gitmesin.)  Öyle de olmuyor, böyle de olmuyor işte. Abidin Mutluluğun Resmi'ni çizmiş ama o ailenin her birinin kafasında ne düşünceler dolaşıyor kimseye göstermemiş. 

Ehh.. artık yatar pozisyondan oturur pozisyona geçmemin zamanı geldi de geçiyor. Kafam 13 kg. a çıkmasaydı daha kolay geçebilirdim tabi ama bu sefer biraz yavaş çekim takılacağım.

Mutluluğun Resmi şu an benim için kocaman bir tabak mercimek çorbası. Kaç gündür canım çekiyordu ama dolapta bozulmadan pişirmem gereken yeşil sebzeler olduğu için hep erteliyordum rüyalarımın çorbasını. Demek ki bunca gündür benim şu sıkıntılı ruh halimi değiştirmek için bekliyormuş.



Kırmızı Mercimek Çorbası

(4 kişilik)

Malzemeler:

2 yemek kaşığı zeytinyağı
1 büyük kuru soğan (yemeklik doğranmış)
2 diş sarımsak (ince doğranmış)
1 yemek kaşığı salça (domates-biber hangisi varsa, karışımı daha iyi olur.)
1 su bardağı kırmızı mercimek (yıkanmış, ayıklanmış)
1 büyük havuç (ince küp küp doğranmış)
5 su bardağı su ( 1 su bardağı sebze stok-4 su bardağı su kullandım.)
1 yemek kaşığı kimyon
1 çay kaşığı karabiber,
Bir tutam kırmızı biber, opsiyonel
1 çay kaşığı tuz
1 limonun suyu 

Yapılışı

Zeytinyağını büyükçe bir tencerede orta-yüksek ateşte ısıtın. Soğan ve sarımsağı ekleyerek yaklaşık 5 dk kokusu çıkana kadar kavurun. Salça, kimyon, karabiber, kırmızı biber ve tuzu da ekleyerek 2 dk daha kavurun. Daha sonra suyu, kullanıyorsanız sebze stoğu, mercimeği ve havucu da ekleyerek kısık ateşte pişmeye bırakın. Pişerken tencerenin ağzının yarı açık olması gerekiyor. (Mercimeğin cinsine göre piştikten sonra biraz daha su eklemeniz gerekebilir, öyle bir durumda kaynamış su eklemeniz gerekiyor.)  Mercimekler ve havuçlar yumuşadıktan sonra el blendırı ile çorbayı pürüzsüz hale getirin ve 1 limonun suyunu ekleyin. Ben çorbayı birazcık pürüzlü seviyorum o yüzden blenderı kısa tuttum. Son aşamada çorbanın tadını kontrol edip biraz daha tuz veya karabiber ile tatlandırabilirsiniz.

28.01.2014

Brokoli Mücver (Fırında)


Kış ayları biz diyetteki bayanlar için adeta bir sınav. Ama bu sınavı kısıtlı sebzeler ve küçük dokunuşlarla kendimiz için kolay ve lezzetli hale getirmeye kararlıyım. Brokoli mücver de bu uzun yolculuktaki son keşiflerimden. Bu tarifi yine düzenli takip ettiğim yemek bloglarından birinde gördüm. Brokoliye bir- iki dokunuvermiş sadece ve ortaya böyle leziz, light, pratik bir yemek çıkmış. Tabi ben de kendi dokunuşumla bu yemeği daha mükemmel hale getirdim desem yalan olmaz. Yağsız yemekler lezzetsiz olur diyenler tarifimi bir denesin derim. :)

Yaz aylarında üzerine sarımsaklı yoğurt ile bayıla bayıla yediğim mücveri kış aylarında yemeye çekiniyorum çünkü kışın yediğimiz kabaklar ben hormonluyum, sağlıksızım diye bağırıyor.

Geçtiğimiz hafta Nazilli'deki organik tarlasından Türkiye'nin her yanına, aklınıza gelebilecek her çeşit meyve-sebze-bakliyat (sadece mevsim mamulleri tabii ki) gönderen Pınar hanımdan brokoli sipariş ettim. Eh madem taa uzaklardan geldi, bu brokoli hakkını vererek mideme inmeliydi. Öyle haşla, limon ve zeytinyağı ile karıştır ye yapsam haksızlık olurdu o brokoliye. Fırında sıfır yağ ile yaptığım bu mücver, üzerinde limonlu sarımsaklı yoğurt ile süper bir ana öğün oluyor. Limonlu sarımsaklı yoğurt için de: 3 yemek kaşığı yoğurt, yarım limon suyu ve ezilmiş yarım diş sarımsağı karıştırmanız yeterli.



Fırında Brokoli Mücver

(2 kişilik)

Malzemeler:

1 top brokolinin çiçek kısımları (yaklaşık 250 gr.)
1 yumurta
1/2 su bardağı un
1/2 su bardağı kadar rendelenmiş parmesan peyniri (tulum peyniri de olur.)
1 diş sarımsak (dövülmüş)
tuz, karabiber.


Yapılışı:

Fırını 180 dereceye ayarlayın.

Brokolinin çiçek kısımlarını 1-2 cm kalınlığında küçük parçalara ayırıp haşlayın. Ben buharda 5-7 dk arası pişirdim ama eğer buharda pişirme aparatınız yoksa kaynamış tuzlu suya atarak da haşlayabilirsiniz. Yine 5-7 dk. arası sürecek, haşlarken diriliğini kaybetmesi yeterli, çok yumuşacık olmasın. Mücver için ezmemiz gerektiğinden diri de kalmaması gerekiyor.



Büyükçe bir karıştırma kabında yumurtayı çırpın, unu, peyniri, sarımsağı, birer tutam tuzu, biberi ekleyip karıştırın. Karışıma brokoliyi de ekleyerek tüm malzemeler birbirine karışacak şekilde patates ezici ile ezin. Eziciniz yoksa tel çırpıcı da iyi iş görüyor. :) Karışımdan yemek kaşığı ile parçalar alıp yağlı kağıt serili fırın tepsisine dizip önceden ısıtılmış fırına verin.


Fırında üzeri kızarıncaya kadar pişmesi gerekiyor.  (35-40 dk kadar.) Piştikten sonra üzerine yoğurt veya beyaz peynir ile servis edin.






27.01.2014

Yaşamaya dair.


Genco Erkal'ın son oyununa gittik dün akşam. YAŞAMAYA DAİR.. Şair Nazım Hikmet'in ölümünün 50. yıldönümü için hazırlanan, ünlü şairin mektupları, şiirleri, sürgün ve cezaevi yıllarını kapsayan müzikal bir oyun. Uzun zamandır ne şiir, ne türk edebiyatı, ne de geçmişimize dair herhangi bir şey okumadığımı fark ettim. Kaybettiğim değerlerimi yeniden hatırlattı bana sanki bu oyun. Bilmiyorum. Belki de kaybetmemiştim de yalnızca uygun bir zamanda kullanmak üzere sandıklara saklamıştım o farkındalığı ve düşünceleri...  Aslında hep göz önünde, herşeyin önünde tutmak lazım. Ama ne oluyor? Unutuyorum, UNUTUYORUZ.  Hani bir çok şiirinde "memleketimde yaşamak" veya sadece "yaşamak" der ya hep ünlü şair, ben de tüm oyun boyunca düşündüm ki, biz o "yaşamayı" ve "insanlığı" hep unutuyoruz sanki...

Oyun, Nazım'ın en vurucu şiiriyle bitti. Bize kalan ise buruk bir çaresizlik oldu.

Aya gidilecek,
Daha da ötelere..
Teleskopların bile görmediği yere.
Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç kalmayacak ?
Korkmayacak kimse kimseden?
Emretmeyecek kimse kimseye?
Yermeyecek kimse kimseyi?
Umudunu çalmayacak kimse kimsenin?

Sanırım yaşadığımız dünyada bizler bu soruların cevabını veremeyeceğiz. Umarım çocuklarımız, onların çocukları, veya onların çocukları birer cevap bulabilirler.


Bunca adaletsizliğin, ikiyüzlülüğün, kötülüğün ve aymazlığın arasında güzel şeyler de var tabi. Olmaya da devam edecek. Önemli olan o kötülüklerin girdabında boğulup kalbi karartmamak. Hatta belki de karanlıkların bir kısmına ışık tutarak aydınlatmak..

Günleriniz hep aydın olsun.




25.01.2014

Soğan kokulu bir sabah...


Hani yolda yürüken bile duyduğumuz pişen yemek kokuları vardır.. Şu insanı rahatsız eden, olmadık yerlerde burna dolan kızarmış soğan kokusu... Bu kokuyu duyduğumuz an yanımda olan arkadaşlarımın midesi bulanır genelde ama bana sıcak ve mutlu bir yuvayı anımsatır nedense. Bilinçaltıma yer etmiş çocukluğumun unutulmaz anılarından..

Haftada bir-iki kez annanemin evine gittiğimiz anları dünyaya değişmezdim çünkü en çok annanemin yemeklerini severdim.. O günlerden geriye bu değişmez koku, herbiri kendi dünyasını daha yaşanılır hale getirmeye çalışan, ama yine de her ramazan ve kurban bayramında o evde birleşmeyi ihmal etmeyen akrabalar ve diğer yarısını kaybetmiş annanemin sürekli yatıyor olduğu küçücük odası kaldı. Küçükken herkes hayatından çok mutlu, kimsenin derdi tasası yok, sorumluluğu yok, stresi yok, ekonomik sıkıntısı yok, hatta hepimiz sonsuza dek yaşayacağız sanardım. Çünkü her bayramda yaşanan o birleşme, insanların sadece güzel şeylerden konuşması ve bana sürekli para vermesi benim minicik dünyamda bu kanıya varmam için yeterliydi. Telli telli şarkısında herkesin bildiği çarpıcı bir lirik var ya hani: Yenik düşüyor her şey zamana.. Biz büyüdük ve kirlendi dünya. Aslında hep kirliydi ve giderek daha da kirleniyor. Ama büyüdükçe farkına varıyoruz işte. Ne yazık... 

Bu sabahsa içimde garip bir mutluluk var. Soğan kokusundan mı kaynaklı acaba? Annanemi çok özledim...

O kadar soğan soğan dedim ya, daha fazla uzatmadan bu sabah bana bu nostaljik mutluluğu yaşatan kiş tarifimi yazayım artık..

Soğanlı Kiş

(5-6 kişilik)


Malzemeler:


Tart hamuru için:

1 1/4 su bardağı un (ben tam buğday unu kullandım, gayet güzel oldu:))
1/2 çay kaşığı tuz
125 gr (8 yemek kaşığı) tereyağı (soğuk olmalı)
1/4 su bardağı soğuk su

Dolgu için:

2 büyük boy soğan (piyazlık doğranmış)
1,5 yemek kaşığı zeytinyağı
1 büyük yumurta
1/2 su bardağı krema
tuz, taze çekilmiş karabiber


Yapılışı:


Öncelikle taban için tart hamurunu hazırlamamız gerekiyor. Un ve tuzu bir kapta karıştırın. Tereyağını küp küp kesip karışıma ekleyin. Tereyağının soğuk olması ve karışımın soğuk olarak hazırlanması çok önemli. O sebeple karıştırma işini elinizle değil de mutfak robotunda veya bir hamur blenderı ile yapmanızı tavsiye ederim.

Hamur Blenderı

Tereyağla unu çok değil 10 sn kadar karıştırdıktan sonra (tereyağ parçaları yine farkedilir kalacak) soğuk suyu ekleyip hamurun yapışmasını sağlayın. Aslında bu işlem mutfak robotlarının hamur yoğurma aparatıyla çok kolay ve pratik oluyor. Ancak elle de muntazam bir hamur elde edebilirsiniz.


Su ile karıştırma işi de 30 sn kadar sürecek çok fazla değil. Hamurun sert, katı kalması gerekiyor. Eğer tarifteki su miktarı yetmezse 1 çay kaşığı olmak suretiyle su ekleyerek yoğurmaya devam edebilirsiniz.Tüm karışım homojen ve elde dağılmayan hamur halini aldıktan sonra, hamuru tart kalıbı büyüklüğünde oklava yardımı ile açın. Oklavayla açarken hamur yapışırsa, altına ve üstüne biraz un serpiştirmeniz gerekebilir. Daha sonra tart kalıbına yerleştirin. Streç film ile kaplayıp buzdolabına koyun.



Fırını 190 dereceye ayarlayın.

Tart hamurumuz dolapta soğurken iç dolguyu hazırlıyoruz.

Büyükçe bir tavada zeytinyağını kızdırın, piyazlık doğranmış soğanları hafif karamelizeleşmeye başlayıncaya kadar pişirin. (Renginin sarılaşmaya başlaması yeterli.) Bir karıştırma kabında krema, yumurta, bir tutam tuz ve bir tutam karabiberi karıştırın ve içine pişmiş soğanları ekleyin.
Bu karışımı tart kalıbına döküp fırına verin.


Üzeri kızarıncaya kadar pişirin. Yaklaşık 30-35 dk kadar pişme süresi oluyor. Afiyet olsun. :)



23.01.2014

Bir Kuruyemiş Gerçeği Var

 
Tartıdaki önlenemez yükselişim 2 sene önce diyetisyene gitmemle son bulduğundan beri hayatımda pek fazla yer kaplamayan kuruyemiş gerçeği öğünlerimin büyük bir kısmını ele geçiriverdi.

Küçükken sınavlara hazırlandığım dönemde babamın eve kilo kilo antep fıstığı ve ceviz getirmesini hatırlıyorum. İlginçtir ki cevizin kokusundan hiç haz etmediğim, o sebeple hiç yemediğim uzuun bir dönem olmuştu. Hayat ne garip! Şimdi biraz daha ucuz olsa keşke de her gün yiyebilsem diye bakıyorum marketteki cevizlere. Ahh ahh şimdiki aklım olsaydı da babam her ye dediğinde yeseydim o cevizi, süper zeka olup çıkardım belki... Hatta şu an belki de çok başka yerlerde olabilirdim...Herneyse.

Her kuruyemişin kendine has faydası var vücuda, ama bademin yeri bende ayrı. Hem lezzetli hem doyurucu hem metabolizma hızlandırıcı hem, hem, hem... Peki  uzmanlar ne diyor? "Kuruyemişi çiğ tüketin" diyor. Yani kavrulmamış. Yani yağsız tuzsuz, doğal... Çiğ badem manyağı oldum çıktım ben de. Hal böyleyken, geçenlerde aldığım koca bir paket bademin bayat çıkması da bu tarifin doğmasına vesile oldu.

Öncelikle, buradan o bayat bademi bana satan markete teşekkürlerimi sunuyorum.


Ehh, bir de yalanımı geri alayım, tarifi ben yaratmadım, birazcık kopya çektim:) Orijinal tarif işte burada. Benimki ise tam 1 satır sonra :)

Şu anda evde badem yeme olayında çığır açıyorum. Hazır mıyız?

Portakallı Kavrulmuş Badem

Malzemeler:

1 su bardağı çiğ badem
1 çay kaşığı zeytinyağı
1/2 çay kaşığı toz kırmızı biber
1/2 çay kaşığı deniz tuzu
1 portakal kabuğu rendesi


Yapılışı:

Fırını 180 dereceye ayarlayın.

Bademler, zeytinyağı, tuz ve kırmızı biberi güzelce karıştırın. Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine bademler üstüste gelmeyecek, birbirine de değmeyecek şekilde dizin. 15 dk kadar üzeri hafif kızarıncaya kadar pişirin. Fırından çıkarın ve bir 10 dk kadar soğuduktan sonra portakal kabuğu rendesi ile karıştırıp avuç avuç yiyin. Öyle çıtır çıtır öyle taze oluyorlar ki, bu tarifi taze bademlerle yapsaydım nasıl olurdu kimbilir!!
Salatalara da koyabilirsiniz, lezzet veriyormuş. Bende avuç avuç yemekten, salataya koyacak badem kalmadı vallahi.  Bir dahaki sefere inşallah :)

 
Afiyet bal badem olsun... :)

Sütte Tavuk. Beni bu havalar mahvetti..


Hayat çok zor...

Gerçekten.

İstanbul'da daha da zor. Hele dışarıda hava inanılmaz güzelken çalışmak adeta bir azap..

Bu keşmekeşin içinde tüm gün tek bir ekrana bakıp harıl harıl iş yaparken beynimin bir köşesinde sabahtan akşama kadar düşündüğüm tek şey var: Acaba bu akşam ne pişirsem?

Yine akşam oldu. Akşamlar öyle ya da böyle bir şekilde geliyor işte.. Evimde, bu küçücük mutfağımda, dışarıdaki havanın güzelliği alakadar etmiyor artık beni. Kendi ellerimle, sadece kendim için hazırlayacağım o eşi benzeri olmayan yemeği yalnızca ben veya sevdiklerim yiyecek çünkü. İşte yemek yapmak böyle bir şey. Hayatta insanın yalnızca kendisi ve sevdikleri için yaptığı özel, eşi benzeri olmayan bir hediye...

Bu akşamki hediyem ise Jamie Oliver'ın sütte tavuk yemeği. Herkesin sevdikleriyle mutlu ve huzurlu sofralarda buluşmasını dilerim..

Sütte Pişmiş Tavuk

(2 kişilik)

Taze malzemeler
Malzemeler:

750 gr tavuk but
1 yemek kaşığı zeytinyağı
Deniz tuzu, taze çekilmiş karabiber
1/2 tarçın çubuğu
1 avuç kadar taze adaçayı yaprağı
1 limon kabuğu rendesi
5 diş sarımsak (kabukları soyulmamış şekilde) 
1,5 su bardağı süt



Yapılışı:

Fırını 190 dereceye ayarlayın.

Tavuğun derisini ayırdıktan sonra her iki tarafını da tuz ve karabibere bulayın. Fırına girebilen bir tencerede (Ben yeni aldığım demir döküm tenceremi kullandım :)) yağı biraz kızdırıp tavuğun her iki yüzü de altın rengini alıncaya kadar kızartın. Daha sonra tencerede kalan fazla yağı bir kenara alın.

Kızarmış tavuk

Diğer malzemeleri(süt,tarçın,adaçayı,limon kabuğu,sarımsak) tavukla beraber tavuğu kızdırdığınız aynı tencereye geri ekleyin. (Çünkü tavuğu kızarttığımızda tencerenin dibine yapışmış olan karamelize aromadan feragat etmek istemeyiz:))



Önceden ısıtılmış fırına tencereyi ağzı kapalı şekilde koyun. Tavuğumuzun toplam 1,5 saat kadar pişme süresi olacak. Bu sürenin ilk 30-40 dakikasından sonra kapağı alıp tencerenin ağzı açık pişirmeye devam edin. Tüm pişirme sürecinde de belirli aralıklarla fırından tencereyi çıkarıp sosu tavuğun üzerine dökün ki tavuk sosu iyice emsin. Bazı fırınlarda daha hızlı pişebiliyor. O yüzden arada sosunu kontrol etmeniz gerekli. Sosun bir kısmı tencerede kalacak şekilde pişmiş olması yeterlidir.



Şu an bu fotoğrafa bakarken kelimeler kifayetsiz bir şekilde bu satırları yazıyorum, çünkü... Ben hayatımda böyle bir tavuk yemedim!  İddia ediyorum bu tavuğu yedikten sonra siz de aynı cümleyi kuracaksınız.. 

Hem hafif hem sağlıklı (tavuğun kendisini saymazsak) hem de hazırlaması kolay olan bu tarif için Mr. Oliver'a binlerce kez teşekkürler!! :)

20.01.2014

Vitamin Deposu mu Desem ne Desem? Havuç Çorbası Hem de Portakallı...


Geçtiğimiz 4 günde kısacık bir yurtdışı tatiline çıktım. İtalya'nın en tarihi şehirlerinden Floransa... Bu İtalyanlar zamanında müzik, sanat, yemek hatta ve hatta moda konusunda inanılmaz gelişmiş. Ama bizim millet olarak onlarla ilgili ilk aklımıza gelenler ise pizza ve makarna. Çok enteresan bir şekilde sabah kahvaltısında kruvasan veya mısır gevreği, atıştırmalık olarak da sandviç tüketiyorlar. Halbuki dersiniz ki Akdeniz ülkesi, zeytin ağaçları bol, mutfak sanatları gelişmiş... Yok arkadaş! 4 günde yaşadığım karbonhidrat patlamasından sonra kendimi nazıl sebzeye verdim anlatamam. Ama kış aylarında olduğumuz için içimdeki çorba yapma dürtüsünü de bir türlü bastıramıyorum. Gelelim bugünkü tarifime..

Çocuklar için vitamin deposu, tatlı mı tatlı tuzlu mu tuzlu bir garip çorba bu. Ama yemeye doyulmaz cinsten. Deneyin, görün. :)

Havuç Çorbası


Malzemeler:

1 orta boy soğan (minik küp küp doğranmış)
4 orta boy havuç (küp şeklinde doğranmış)
3 yemek kaşığı zeytinyağı veya 2 yemek kaşığı tereyağı
2 yemek kaşığı rendelenmiş taze zencefil (ya da 2 çay kaşığı toz zencefil)
2 su bardağı tavuk stok veya sebze stok ya da su
3/4 su bardağı süt
1/4 su bardağı portakal suyu


Yapılışı

Yağı orta boy bir tencerede kızdırın. Soğanları atıp yaklaşık 5 dk kavurun. Soğanlar kavrulduktan sonra zencefili ekleyerek çok kısa 30 saniye kadar karıştırın. Daha sonra havuçlarla beraber tavuk stok veya sebze stok veya su ekleyin. Tencerenin ağzını kapatıp havuçlar yumuşayıncaya kadar pişirin. havuçlar yumuşadıktan sonra çorbayı ocaktan alıp el blendırı veya robot ile püre haline getirin.


Daha sonra süt ve portakal suyunu da ekleyip yeniden ısıtın.



Tuz ve karabiber ile tatlandırıp altını kapatın.

Üzerine pul kırmızı biber ile süper oluyor. Adeta tatlı ve acının mükemmel bileşimi.. Bu cümle de televizyon reklamı gibi oldu şimdi. Neyse yine çok konuştum. Vazgeçemediğim son cümlemle bitireyim.

Afiyet olsun efendim... :) 



Sebze Stok- Nam'ı diğer ev yapımı sebze suyu


Sebze stoğun varlığını öğrendiğimden beri özellikle çorba ve sebze yemeklerini stoksuz yapamaz oldum. Marketten aldığımız o içinde ne olduğu belli olmayan dolu dolu katkı maddesi fışkıran bulyonları kullanmayalı çook uzun zaman olmuştu zaten. Sebze stok en kolay olanı olsa da tavuk ve et stoklar bazı yemekler için daha lezzet verici oluyor aslında. Ama ben üşengeçliğimden en sık sebze stok yapıp en sık onu kullanıyorum. Bir çok tarifimde de bu sayfaya çokça dönüş yaptıracağım. E bir de hazır kış mevsimindeyken bol bol STOKlamakta fayda var. Çünkü temel malzemelerimiz en yaygın kış sebzeleri.


Sebze Stok Yapımı

Malzemeler

1 adet irice soğan (küçükse 2 adet daha iyi olur)
1-2 adet havuç (küçükse 2 büyükse 1:))
1 top orta boy kereviz veya 3-4 uzun kereviz sapı
4-5 taze kekik yaprağı (opsiyonel) 

Sebze stoğun aromatik bazını bu malzemeler oluştursa da evinizde dolapta tek tük kalmış birçok sebzeyi de bu baz malzemelere ek olarak kullanabilirsiniz.  Kekik yapraklarını koymasanız da olur mesela, onun yerine defne yaprağı, maydanoz sapı, sarmısak, veyahut tane karabiber gibi ot, baharat çeşitleri de olur. Yalnızca pancar, karalahana gibi kırmızı-mor renkli sebzeler konulmaması gerekiyor. Onun dışında kullanabileceğiniz aklıma gelen diğer sebzeler pırasa, beyaz lahana, mantar oldu. Ama soğan, havuç, kerevizsiz ol-mazz. :) Ben klasik stoğumdan vazgeçemiyorum ve size onun tarifini veriyorum.

Önemli Not!! Tüm aromaların dengeli bir şekilde dağılması için her sebzeden aynı oranda koymanız gerekir. Bu da yaklaşık yukarıda verdiğim ölçülere tekabül ediyor. Tabii ki yine de farklı oranlarda da kullanılıp farklı tatlar yaratılabilir. E mutfağımız zaten daha çok farklı keşifler için var. Dimi ama?




Yapılışı

Bu işin en güzel yanı, itiraf ediyorum sebzeleri gelişigüzel doğramanızın yeterli olduğu. Müsait bir zamanınızda kesip kesip atarsınız suyun içine, orta-kısık ateşte tencerenin kapağı açık olacak şekilde pişmeye bırakırsınız. Pişme süresini ne kadar uzun tutarsanız o kadar koyu renkte ve kıvamlı olur. Ama bu sürenin normali 1 saat. Özetle, tüm sebzeleri doğrayıp tencereye attıktan sonra üzerini biraz geçecek kadar su ekleyip 1 saat kadar ağzı açık şekilde orta ateşte pişirdikten sonra sebze suyunuz hazır.









Yeşile çalan, koyu renk almış sebze suyunu süzdükten sonra küçük bardaklara veya buz kalıplarına doldurup buzlukta dondurun, yemek yapmadan 1-2 saat önce çıkarın ve güle güle kullanın :)


E geri kalan pişmiş sebzeleri ne yapacağız peki? Dediğinizi duyar gibiyim.  Güzel soru :) Ben genelde üzerine biraz limon-zeytinyağı-sarımsak karışımı döküp garnitür niyetine hatta bazen ana öğün olarak bile yoğurtla beraber tüketiyorum. Hem light hem lezzetli... Şimdiden afiyet olsun :)

11.01.2014

Yulaf Dolgulu Elma Tatlısı


Günden güne büyüme eğilimi gösteren bazı yağlı bölgelerim mutfakta özgürce yemek yapmamı engellemese ne hamurişleri döktürürdüm kimbilir. Şöyle şekerle tereyağının kusursuz harmanından oluşan, hamuru güzelce yoğurulmuş çıtır çıtır ağızda dağılan fıstıklı bir baklava konsa önüme hayır diyebilir miydim ki? 

Neyse. Gelelim asıl konumuza.. Bu yaramaz şeyleri bir süre kafamdan ve mutfağımdan uzaklaştırıp tam mevsimine geldiğimiz elma ve ayvadan türlü türlü hafif tatlılar çıkarma hedefi koydum şimdilik kendime. Bugün de dolaptaki etli sulu elmalarla bakışırken, önceden yabancı bir yemek tarifi sitesinde görmüş olduğum hafif ve orijinal bu elma tatlısı tarifini denemeye karar verdim.

( TheKitchn' dan uyarlanmıştır.)

Sonuç: Şimdiden söyleyeyim, lezzetten kafayı yiyeceksiniz... 

Malzemeler:

4 adet büyük kırmızı elma
1/4 su bardağı esmer şeker
1/4 su bardağı yulaf ezmesi
1/2 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı muskat, opsiyonel
Bir tutam öğütülmüş karanfil opsiyonel
1 çorba kaşığı tereyağ
1 su bardağı sıcak su

Yapılışı:

Fırını 200 dereceye ayarlayın.

Elmaların tam ortasında, elmanın boyunun yarısına gelecek şekilde büyükçe bir oyuk açın. Ben dondurma kaşığı ile yaptım, kabak oyucu vs ile de yapabilirsiniz.


Bir kabın içinde şeker, yulaf, tarçın ve kullanacaksanız karanfil ve muskatı karıştırın, daha sonra bu karışımı elmalardaki oyuklara eşit şekilde doldurun. 1 kaşık tereyağını yine 4'e bölerek elmaların tepesine, yani doldurduğunuz yulaflı karışımın üzerine koyun. Isıya dayanıklı bir fırın kabına 1 bardak sıcak su ekledikten sonra elmaları da koyup üzerine alüminyum folyo kapatın. Önceden ısıtılmış fırına yerleştirin. Bir 20 dk kadar pişirdikten sonra folyoyu çıkarıp pişirmeye devam edin. (Yaklaşık 30-40 dk daha) Elmalar yumuşayıp şeker eriyinceye kadar pişirin. Burada pişirme süresi çok önemli. Eğer elmaların içi biraz sert kalırsa lezzetler birbirini tamamlamaz. Elmaların kabuklarının da yumuşaması ve buruşuk bir görünüm alması gerekiyor.


Bu tatlı buzdolabında 1 hafta boyunca beklese de bozulmuyor. Hatta yapıldıktan 2-3 gün sonra denediğinizde çok daha lezzetli olduğunu göreceksiniz.

Afiyet olsun... Yumi yumi yumm :)



Pazarları severim ama Cumartesileri daha çok.. Ve Balkabaklı Ekmek


Acı ama gerçek bir cümle ile bugünkü yazıma başlıyorum. "Haftanın 5 günü diğer 2 günün hayalini kurarak çalışıyoruz." Bu işte bir adeletsizlik var! Haftasonlarının en sevdiğim anları ise kahvaltı saatleri tartışmasız. Cemal Süreya'nın da dediği gibi, yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama, kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı! Bu sabah da inanılmaz güzel bir hava var İstanbul'da. Dışarı çıkmazsak İstanbul kızar bize ama kahvaltının ardından bol köpüklü bir türk kahvesi eşliğinde evde uzun uzun gazete okumak ve tv seyretmek gibisi var mı? Ben de haftasonu kahvaltılarımın daha da bir anlamı olsun diye her seferinde farklı bir-iki çeşit hamur işi veya yumurta/omlet türevlerinden koyarım masaya. Bu haftanın talihlisi ise buzdolabında 2 gündür bekleyen balkabağı oldu..


Balkabaklı Ekmek

Bu tarifi geçen sene aldığım bir Lezzet dergisinde görüp denemiştim, arkadaşlarım çok beğenmişti. Şimdi daha ustaca denediğim ekmekler çok daha lezzetli oldu. O kadar doyurucu ki, yalnızca 1-2 tanesi öğleden sonraya kadar götürür.  :)

Malzemeler:

200 gr balkabağı rendelenmiş
2 su bardağı un
2 su bardağı tam buğday unu
2 tatlı kaşığı (2 adet  5'er gr.lık paket) karbonat
1 tatlı kaşığı tuz
100 gr ceviz içi (çekilmiş ya da elde ufalanmış)
6 yemek kaşığı süzme yoğurt
125 ml süt (yarım su bardağından birazcık fazla)

(Ölçüler 20 adet için. Süzme yoğurt yerine normal yoğurt da kullanılabilir.)

Yapılışı:

Un, tuz ve karbonatı bir kaba eleyip iyice karıştırın. Kabağı rendeledikten sonra suyunu sıkıp karışıma ekleyin. Yoğurt, ceviz içi ve sütü de ekleyerek iyice yoğurun. Karışımın yoğurulduktan sonra biraz ele yapışkan kıvamda olması gerekiyor.

Karışımdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayarak yağlı kağıt serili fırın tepsisine dizin. Parçaların üzerine bıçakla derin çizikler atıp biraz un serpiştirin. Önceden 180 derece ayarlı fırında 30-35 dk pişirin. Üzeri kızarınca fırından çıkarabilirsiniz. Soğumasını bile beklemenize gerek yok, sıcakken tereyağı veya krem peynir ile süper oluyor. :)



Pratik not: Bu ekmekler normalde 2-3 gün dışarda bayatlamadan bekleyebilir. Ama taze taze yemek isterim derseniz hamuru yoğurup ceviz büyüklüğünde parçalara ayırdıktan sonra pişirmeyeceğiniz kadarını yağlı kağıda sardıktan sonra buzluğa atabilirsiniz. Buzluktan çıkarır çıkarmaz aynı şekilde fırında pişirebilirsiniz. Tabi pişirme süresi yaklaşık iki katına çıkacaktır. Afiyet olsun.


7.01.2014

Barcelona Barselona.. devam

Yazının başına dönmek için buradan

3. Gün

Sabah ilk iş metroya atlayıp Montjuic Parkı'na doğru yola koyulduk. Parkın tepesinde eski bir kale ve Barcelona manzarası bulunuyor. Tepeye fünikülerle de çıkılması mümkün ama biz her zamanki gibi yürümeyi tercih ettik. Dağın tepesi biraz yokuş yukarı olması dışında gayet yürünebilecek uzaklıkta. Hatta sanırım 15 dk gibi kısa bir sürede tepedeydik. Tepede kalenin giriş ücreti olmadığını öğrendiğimizde Barcelona’da böyle bir yer bulduğumuza şaşkınlık ve sevinç karışımı bir tepki verdik. :) Havanın güzelliğine ek olarak limanın ve uçsuz bucaksız denizin verdiği huzur bu tepede doruğa çıkıyor inanın. Tepeden aşağıya, geldiğimiz yöne doğru geri dönüp, metro durağından ters yöne yani daha da aşağı doğru yürüdüğümüzde o bölgedeki diğer atraksiyonlar karşımıza çıkıyor. Joan Miro’nun müzesi, Botanik bahçe vesaire de bu tarafta yer alıyor. En aşağıya indiğimizde ise Magic Fountain denilen, kışın yalnızca Cuma ve Cumartesi akşamları ışıklı, müzikli su gösterileri yapılan büyükçe tarihi çeşmenin önüne geldik. Çeşmenin orada küçük yapay bir şelale de bulunuyor. Biz burayı gündüz görmüş olduk artık, Cuma ve Cumartesi akşamları başka planlarımız olduğundan şovu izleyemedik ne yazık ki.. Magic Fountain’a en yakın metro durağı Plaça Espanya. Burada bir de büyük alışveriş merkezi bulunuyor, bizim Şişli Cevahir’e benzettim ben. Vaktiniz olursa girip bakabilirsiniz belki. Barcelona’da birçok mağazanın Şubesini bir arada bulabileceğiniz nadir yerlerden. :)


Günün devamında, metro ile Barcelona futbol takımının kalesi olan Camp Nou’ya geçtik. Stadı gezmek ve müzeyi görmek için 23 eur vermeniz gerekiyor. Deli gibi Barcelona fanatiği olmadığımız için bu masrafa girmeyi tercih etmedik, ama eğer orada olduğumuz tarihlerde bir futbol maçı olsaydı kesin giderdik. Stadın atmosferi inanılmaz heyecanlıymış. Şans işte…Bize pek uğramıyor..:) Stadın giriş kısmında Barcelona takım ürünlerinin resmi mağazası var. Eğer stadın içine girmeyecekseniz, bu mağazadan başka bir şey göremezsiniz. Yani taa oralara kadar yol teperek yorulmayın boşuna.. Biz de biraz mağazada dolaşıp şehir merkezi tarafına geri döndük ama Poble Sec metro durağında indik. Buraya yakın bazı ara sokaklarda meşhur tapasçılar var. En meşhur ve en güzellerinden olan Quimet Quimet’i denemek için gittiğimizde kapanıyordu. Saatten yana şansımız hiç yaver gitmedi şu şehirde ya! Neyse ki yakın sokaklarda açık ve güzel başka mekanlar da vardı, genelde gençlerin öğrencilerin içki içip takıldığı… Biz de Blanc isminde bir mekana oturduk. Burada mezeler(yani tapaslar) açık büfe şeklinde farklı renkte küçük kaselerde duruyor. Siz istediğiniz kadarını ve içkinizi kendiniz alıyorsunuz, hesabı öderken de farklı renkteki kaseciklerinizin fiyatını hesaplıyorlar. Pratik ve eğlenceli bir uygulama :) Yediğimiz tüm mezeler gibi bunların da fotoğrafları cıvıl cıvıl aşağıda…



Karnımızı doyurduktan sonra Las Ramblas’a doğru yürüdük. Oradan da Barcelona’ya geldiğimizden beri deniz göremediğimiz için sahil tarafına inelim dedik. Kolomb’un heykeline doğru indiğinizde sahil boyunca yürürseniz Barcelonata plajına doğru inersiniz. Biz de marina tarafında biraz yürüyüş yapıp akşam nerede yemek yiyeceğimizi araştırmaya başladık. O akşamın yöresel yemeği paella’ydı. Paella denilen şey bildiğimiz pilavın deniz ürünlü domates soslu yapılmış hali aslında. Ama yine de deneyin. Sangria ile iyi gidiyor :)

4. Gün

Bugünkü ilk durağımız Ciutadella Parkı. Bu parkın içinde hayvanat bahçesi de bulunuyor. Biz şöyle bir gezip doğanın kokusunu içimize çektikten sonra meşhuuur Barcelonata Plajı'nı bir de gündüz görelim deyip rotamızı o yöne çevirdik. Kışın ortasında olmamıza ragmen plaj cıvıl cıvıldı.. Hatta gözlerime inanamadım, denize giren çılgın bir amca bile vardı. Denize nazır bir cafede kahvemizi yudumladıktan sonra Picasso Müzesi'ni ziyaret için yine favorimiz El Born bölgesine doğru yola koyulduk. Burada önemli detay: Picasso müzesi her ayın ilk Pazar günü sabahtan akşama kadar, onun dışındaki Pazar günleri ise 15:00-20:00 arası giriş ücreti almıyor. Normal günlerde ücretin 13 eur olduğu düşünülürse Pazarları gitmekte fayda var.:) İçeride foto çekmek yasak, ustaya saygımdan gizli çekim de yapmadım, ellerim titredi vallahi. Gidin, görün. Burada sanırım bir cümle daha söylemem gerekiyor. Picasso’ya hayranım. :)

Akşam yemeğinde artık sebze yiyelim mideler iyice bozuldu dedikten sonra tripadvisor’da puanı oldukça yüksek sebze ağırlıklı menusu olan bir restorana gittik. Mekanın adı Teresa Carles. Yemeklere tek kelime ile, ba-yıl-dım! Teresa abla sebzelerden harikalar yaratmış. Pirinç yerine buğdaydan yapılmış risotto yedik mesela. İnanılmaz sağlıklı ve yaratıcı bir fikir. En kısa zamanda deneyeceğim. İşte yediğimiz yemekler….

Patlıcanlı milföy pasta/Kuşkonmazlı buğday risotto/Kızarmış sebze topları

5. Gün

Artık görülecek önemli yerler bittiği için şehrin enerjisini hissedelim ve rahat rahat bol bol alışveriş yapalım diye belli bölgelerde sürekli yürüdük… Öncelikle Gracia Bölgesinden biraz bahsetmeliyim sanırım. Bu bölge turistik alanın biraz dışında, daha çok yerlilerin yaşadığı ve vakit geçirdiği bir bölge. Trip advisorda da "Süper, müthiş! İşte gerçek Barcelona burası!" tarzında yorumları görünce bir uğrayalım dedik. Aslında hiçbir numarası yok, sadece farklı sokaklarda yürüyelim halka karışalım diye son gün burada biraz vakit geçirmiş olduk. Daracık bir ara sokakta küçücük bir kafede de kahvaltı yaptık. Ben böyle hiçbir turistin haberi olmayan keşifleri seviyorum aslında, hem lokal hem başarılı. Mekanın sıcak çikolatası muhteşemdi ve organik ağırlıklı bir kahvaltı menüsü vardı. Cafenin ismi de La Nena. Yolunuz düşmez çok büyük ihtimalle, ama olur da düşerse denemeden geçmeyin derim ben. :) La Nena'da karnımızı güzelce doyurduktan sonra tüm gün yürüyüp alışverişlerimizi tamamladık. Burada yine bir restorandan bahsedeceğim. Akşam yemeği için gittiğimiz esnaf lokantası tarzında bir balıkçı-mezeci La Bombeta. Öyle ki, mekanda kredi kartı bile geçmiyor. Ev yapımı şarapları ve taze çeşit çeşit deniz ürünleri var. Biz 2 kişi için buharda midye, salsa sosunda pişmiş ahtapot, bomba adını verdikleri patates dolması ve chipirones denilen küçük kızarmış kalamardan söyledik. Fiyatları da oldukça uygundu. Ve böylelikle Barcelona gezimiz tamamlanmış oldu. Son bir fotoğrafla yazımı bitiriyorum. 

Ev şarabı/Buharda pişmiş midye/la bomba/salsa soslu ahtapot/chipiriones



2.01.2014

Hoşgeldin 2014! Yeni yıla Balkabaklı Zencefilli Tart ile girdik..


Yeni yıl bize ne getirdi? İstanbul'a henüz pek gelememiş bir kış(ki bu durumdan hiç şikayetçi değilim), hükümetteki yolsuzluk skandalıyla çalkalanan bir ülke, 2,19 dolar kuru, 3,00 euro kuru, batan şirketler, giderek kötüleşen ekonomi, 4 mevsim kuraklık beklentisi, enflasyon, ne yöne gideceği belli olmayan altın fiyatları, vesaire vesaire.. Ne kadar karamsar bir giriş yaptım değil mi? Karamsar konuları konuşmamak gerçekleri değiştirmiyor maalesef ama tüm bu karanlıkları aydınlatacak tek bir kelime de mevcut sözlüğümüzde: UMUT. Ben ne olursa olsun yeni yıldan çok umutluyum. Ülkem için daha az, kendim için daha çok belki. Ama yine de umutluyum. Umarım herkesin yeni yıldan diledikleri gerçekleşir, dünya daha mutlu daha adaletli insanlarla dolar gün geçtikçe..

2014'e girmeden o akşama yaraşır bir tatlı yapmak istedim. Elbette ki balkabaklı olacaktı.. Zaten son bir aydır abidik gubidik baharatlarla garip garip tarifler deniyorum balkabağı eşliğinde. En taze bombam ise yılbaşı akşamı yaptığım bu muhteşem ötesi şey oldu. "Şey" diyorum çünkü nasıl hitap edeceğimi henüz bulamadım. Fazla söze gerek yok deyip sözü tarife bırakıyorum..

Uyarladığım kitap The Smitten Kitchen Cookbook. Bir yerden elde edinebilirseniz tavsiye ederim. Çok değişik, pratik ve lezzetli tarifler var. Pratik dedim ama bu 8 paragraflık yazı nedir demeyin sakın. Aşağıda uzuuun görünen tarifin normal bir cheesecake yapımından daha kolay ve hızlı bir süreci var.

Başlamadan önce önemli not!! Cheesecakelerde de olduğu gibi bu tarifte de lezzetin, kıvamın tam ayarında olması ve kusursuz pişmesi için tüm malzemelerin oda sıcaklığında olması gerekiyor. Yumurtayı bile buzdolabından çıkarıp kullanırsanız tadında epey bir fark olur. Hele ki püre ve krem peynir.. Bu malzemelerin kesinlikle ve kesinlikle soğuk kullanılmaması gerekmekte. Tereyağını eriteceğimizden dolayı ise soğuk olmasında bir sakınca yoktur.

Hadi bakalım başlıyoruz... :)

Malzemeler

Taban için:

2 paket yulaflı bisküvi (eti başak da olur)
5 yemek kaşığı tereyağ
2 çay kaşığı toz zencefil opsiyonel

Cheesecake kreması için:

120 gram oda sıcaklığında krem peynir (Herhangi biri olur. Ben migros'un krema peynirinden kullandım)
3 yemek kaşığı (40 gr) toz şeker
1 yumurta sarısı

Balkabağı kreması için:

1 yumurta
1 yumurta beyazı (cheesecake kremasında kullanılan sarının diğer yarısı:))
1 1/4 su bardağı balkabağı püresi (yaklaşık 300 grama denk geliyor) tarif için: buradan
1/4 su bardağı (50 gr) toz şeker
1/4 su bardağı (50 gr) esmer şeker
1/2 çay kaşığı tuz
3/4 çay kaşığı tarçın
1/4 çay kaşığı toz zencefil
1/4 çay kaşığı toz karanfil (3 karanfili havanda dövebilirsiniz.)
1 tutam taze rendelenmiş muskat
1 su bardağı krema (235 ml)

Yapılışı:

Fırını 220 dereceye ayarlayın.

Taban: Yulaflı bisküviyi robotta incecik çekin. Çekerken içine, eğer kullanacaksanız toz zencefili atın.  Tereyağını bir sos tenceresinde eritin. Bisküviyi erimiş tereyağına katıp her tarafı homojen olarak yağda nemlenecek şekilde tahta kaşıkla karıştırın. Kelepçeli kek kalıbının taban ve kenarlarını çok hafif yağladıktan sonra yulaf karışımı kalıbın tabanına bi bardak altıyla bastırarak sıkıştırın. Kenara ayırın.

Cheesecake kreması: Tüm malzemeleri homojen krema kıvamına gelinceye kadar çırpma teli ile karıştırın. Kenara ayırın.

 cheesecake kreması

Balkabağı kreması: Yumurta ve yumurta sarısını hafifçe çırpın. Daha sonra yavaş yavaş önce balkabağı püresi, sonra sırasıyla şekerler, tuz, tarçın, zencefil, karanfil ve muskatı ekleyip iyice karıştırın. En son kremayı dökün ve şöyle bir-iki karıştırın, burada önemli olan kremanın karışımın içinde çok ayrışmaması gerekiyor.

 balkabağı kreması


Balkabağı kremasını daha önce tabanı hazırlayıp sıkıştırdığınız kek kalıbına dökün. Üzerine cheesecake kremasını da döküp çok karıştırmadan bıçak darbeleriyle alacalı bir görüntü verin.


Karışımı önceden 220 dereceye ayarladığınız fırında 10 dk kadar pişirdikten sonra dereceyi 180 dereceye indirerek yaklaşık 40 dk kadar daha pişirin. Klasik kürdan testini yapın, kürdan temiz çıkarsa tartınız pişmiş demektir.


Bu da cheesecakeler gibi 1 gece önceden yapılıp buzdolabında bekletilmesi gereken cinsten. Afiyet bal kabak, pardon bal şeker olsun... :)