30.12.2013

Taneli Yeşil Mercimek Çorbası...


Bu sıcak baharatlarla değişik bir aromaya sahip olan mercimek çorbasını denemeden kışı geçirmemenizi öneririm. Öyle ki, tek öğün olarak bile tüketilebilir. Tüm aromaların birbirine karışıp her tadın ayrı ayrı hissedilerek mideye afiyetle inmesi inanılmaz bir deneyim oldu benim için de. Hala şoktayım. Öhm. Sanırım az önce yemekle aşk yaşadım :)   Gelelim tarifime..

Malzemeler:

4 yemek kaşığı zeytinyağı
1 adet orta boy soğan (güzelce doğranmış)
1 su bardağı yeşil mercimek (yıkanmış, ayıklanmış)
2 orta boy diş sarımsak (doğranmış) 
1 çay kaşığı dolusu taze kekik yaprakları (doğranmış)
1 çay kaşığı zerdeçal
3 su bardağı sebze stok
1 su bardağı su
1/4 çay kaşığı toz tarçın
1/4 çay kaşığı toz karanfil (2 adet karanfili havanda dövdüm)
1/4 çay kaşığı muskat (taze rendelenmiş) opsiyonel
1 tutam taze çekilmiş karabiber
tatlandırmak için tuz

Yapılışı:

2 yemek kaşığı zeytinyağını büyükçe bir çorba tenceresinde 1-2 dk ısıtın. Soğanı ekleyip yumuşayıncaya kadar kavurun.  Sarımsak, kekik ve zerdeçalı da yumuşamış soğana katıp, soğan açık kahverengi renk alıncaya kadar biraz daha kavurun. (Bu aşamada sürekli karıştırmanız gerekiyor ki soğanlar yanmasın.)

Daha sonra sebze stoğu, suyu ve mercimeği atıp mercimekler pişinceye kadar pişirin. Mercimek suyu biraz fazla çekerse, göz kararı biraz daha su ekleyebilirsiniz, ancak çorbamızın orijinalinin biraz da koyu kıvamlı olması gerekiyor.
 


Mercimekler piştiğinde diğer bir tarafta küçük bir tavada 2 kaşık zeytin yağını 1 dk kadar ısıtın ve tarçın, karanfil, karabiber ve kullanıyorsanız muskatı yağa ekleyerek aromaların karışması için 1-2 dk daha ısıtın. Daha fazla ısıtırsanız baharatlar yanmaya başlar, aman dikkat! :) Baharatlar ısındıktan sonra mercimeğe ekleyip bir 15 dk daha pişirin ki tüm aromalar birbirine karışsın. 

Ben bu aşamada değişiklik olsun diye çorbaya bir su bardağı hindistan cevizi sütü ekledim. Sizin kolayınızda yoksa 1 su bardağı su veya sebze stok da ekleyebilirsiniz. Ama hindistan cevizi sütü inanın denemeye değer. 


Küçük not: Bu çorba enteresan bir şekilde dolapta 1-2 gün bekledikten sonra daha lezzetli oluyor, benden söylemesi :) Afiyet olsun.


 

21.12.2013

Barcelona Barselona...


Yemek ve gezmek.. Dünya üzerinde yaşama sebeblerin neler diye sorsalar bu iki kelime kesinlikle ilk beşte yer alır. Peki her tatil planından önce gideceği yeri didik didik araştıran, not alan, rotasını çizen, tatil ekonomisini ayarlayan, başka bir deyişle bu işe ciddi ciddi mesai ayıran bir gezikoliğin gözünden Barselona şehrini merak ediyor musunuz? İşte sokak sokak Barcelona...

Avrupa’nın en yaşanılası ve iklimi en ılıman Akdeniz şehirlerinden birine gitmemiz bu sene kış aylarına kısmet oldu. Kışın tatil yapabilmenin bir başka yolu da karda kayak yapmaktır herhalde; ama o bizi pek açmıyor neyse ki :) Aralık ayının ilk haftasında gittik Barcelona’ya. Şehirde 5 tam gün herşeyi görmeye anca yeter diye daha kısa tutmayarak doğru bir karar vermişiz diye düşünüyorum. Aslında, Antonio Gaudi hiç doğmasaymış bu şehre maximum 2 gün yetermiş. Yazdıklarımı okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız... :)

Bacelona'nın tüm görülecek yerlerini birazcık detaylı yazacağım şimdi, yılmadan okuyabilen olursa tabi.

Umarım.. :)

1. Gün


Otelimiz Eixample bölgesinde Metroya çok yakın bir konumda olduğu için Havaalanından gidişimiz oldukça kolay oldu. Havaalanından şehir bölgesine hem otobüs hem de bizim Havaş’a benzeyen Aerobus’lar var. Biz Aerobus’a kişi başı 5,90 eur vererek şehir merkezine inip oradan metro ile otelimize geçiverdik. Otelin fiyatı ve konumu çok uygun, temizliği de iyiydi. Merak edenlere ismini de yazalım: Acta Antibes.

Otele vardıktan sonra eşyaları odaya atıp hemen şehri keşif turumuza başladık. Gaudi’nin tasarlayıp yapımına başladığı ve yıllardır inşaatı bitmeyen ünlü La Sagrada Familia Katedrali ilk durağımız. Kilisenin içinin çok özgün bir dizaynı var. Gaudi’nin tarzını direkt yansıtıyor. Barcelona’ya gittiğinizde Gaudi’nin stilini hemen anlayacaksınız zaten. Katedralin girişi 16 eur. Barcelona’da tüm eserleri görmek inanılmaz pahalı, biz bir çoğunda o kadar masraf yapmaya gerek görmediğimiz için hepsine girmedik. Ama Sagrada Familia hakkaten görmeden dönülmeyecek bir yer. Tüm katedrali gezdikten sonra çıkış tarafında Müze de var, dizaynın son hali alana kadar hangi aşamalardan geçtiğini tek tek görebiliyorsunuz. İnanılmaz bir çalışma işi. Ama yüzyıl olmuş neredeyse, hala bitmemesi biraz da enteresan geldi. Bu ünlü katedralin mevcut popularitesini kaybetmemek için özellikle bitirilmediğine kanaat getirdik biz de :)
La Sagrada Familia




Sagrada Familia’dan çıktıktan sonra, şehrin en cıvıl cıvıl kafe, bar, alışveriş mekanları ve restoranlarla dolu bölgesi El Born’a kadar yürüdük. Taş binalarla çevrili ara sokaklarda minik minik kafe-barlara girip çıkmak kadar eğlenceli bir şey olamaz sanırım. Biraz dolaştıktan sonra, gelmeden önce herkesin tavsiye etmiş olduğu La Paradeta Balıkçıs'ına doğru yola koyulduk. La Paradeta’nın şehirde 4 Şubesi var. Mekana girdiğinizde çoğu canlı olmak üzere birçok kabuklu deniz ürünü sizi karşılıyor. Istediğiniz kadarını seçip masanıza geçiyorsunuz, Mutfakta piştikçe her masa numarasını tek tek bağırıyorlar, siz gidip tazecik balıklarınızı alıyor, yemeye başlıyorsunuz. En çok beğendiğimiz yer burası oldu, Son gün de gitmek istedik ama Pazartesileri kapalıymış. Ah bu Katalanlar! Zaten kendilerinin kafalarına göre mekan kapatmasından dolayı tatil boyunca yiyecek yer bulmakta baya zorlandık. Ama yine de tüm tercihlerimiz baya iyidi.. Mekan isimleri sonraki paragraflarda devam edecek.. :)







2. gün

Sabah erkenden bir başka Antonio Gaudi eseri olan Parc Güell’e gitmek için yola koyulduk. Birazcık uzak sayılabilecek bir konumda olan Parka ulaşmak için, metro çıkışından sonra da bir 15-20 dk yürümek gerekiyor. 2 yıl once gittiğimde giriş ücreti bulunmayan park bu sene 8 eur olmuş. Baya saçma olmuş gerçekten. Gaudi yaşıyor olsaydı bu duruma baya içerlerdi sanırım. Eski fotoğraflardan bir iki tanesini ekliyorum. Bence 8 eur verip girilecek bir yer değil. O paraya El Born’da 3 bira içersiniz :) Biz de parkın içine giremeden çevresinde biraz takılıp şehir merkezine de yakın olan Passeig de Gracia (Gracia Caddesi)'ne döndük. Gracia caddesinde, 1900’lü yılların başlarında Gaudi’nin, Barcelonanın vakti zamanında oldukça varlıklı sayılabilecek 2 ailesi için dizayn etmiş olduğu ünlü evler bulunuyor: Casa Battlo ve Casa Mila (La Pedrera). Bunların giriş ücretleri de 16,5 eur. İlgisi olanlar için görülmeye değebilir. Ben bir önceki gidişimde Battlo'ya girmiştim, ince ince düşünülmüş iç dizayn detayları baya etkileyici.. 

Casa Battlo Salon
Doğaya ve doğal ürünlere baya takıntılı olduğumdan, Gaudi'nin doğadan esinlenerek yarattığı sanat çok hoşuma gidiyor. Casa Mila'nın içini görmedim ama onun da oldukça çarpıcı olduğu söyleniyor. Casa Mila yakınlarında kahvaltı yapılabilecek güzel bir mekan bulmuştuk ama yine nedensiz bir şekilde kapalıydı. (Mekanın adı D’aqui. Denk gelirseniz deneyin, bizim içimizde kaldı.) Gracia caddesinden aşağıya doğru dümdüz indiğinizde Plaça Catalunya denilen şehir merkezi karşımıza çıkıyor. Bizim İstiklal Caddesini andıran meşhur cadde Las Ramblas da bu tarafta. Zaten Barcelona denince akla ilk burası geliyor. Las Ramblas’ta en bayıldığım yer şüphesiz La Boqueria Market oldu. Bu Pazarda genellikle tropik meyveler, deniz ürünleri, peynir ve baharat altenatifleri bir de çeşit çeşit çikolata şekerlemeler satılıyor. Tropik meyve karışımlarından ve taze sıkılmış meyve sularından içmeden çıkamadık elbette. Ve tabi ki gördüğümüz tüm garip meyveleri de denedik. Alışageldiğimiz lezzetlerden farklı değil aslında bir çoğu, o yüzden meyve suları daha iyiydi :)

La Boqueria




Churros & Sıcak Çikolata
Las Ramblas’ın yan sokaklarında bir sürü ara sokak ve yüzlerce café var. Petritxol isimli bir ara sokakta güzel churros yapan bir pastane varmış, pastanenin ismi de Petritxol hatta. Oraya gittiğimizde, önünde sıra bekleyenler vardı; bizim Beşiktaş’taki kahvaltı mekanlarında haftasonu yaşadığımız stres durumunu burada da yaşadık yani. Biz de sıra beklemekten vazgeçip gözümüze güzel gözüken herhangi bir kafeye dinlenmek için oturup, churrosumuzu yedik. Tabi yanında sıcak çikolata ile birlikte.. (Geleneksel tatların hepsini denemeden dönmemeye kararlıyız :))


Las Ramblas’ın biraz aşağısına indiğinizde yine ara sokaklardan birinde Gaudi’nin bir başka eseri daha karşınıza çıkıyor: Güell Palace. Bu mekanın da içine girmedik, açıkçası çok da gerekli gelmedi. Gaudi olmasaymış Barcelona’da nereleri görmeye giderdik çok merak ediyorum. :) Herneyse. Daha sonra gezimize Gotik Bölgesi, Barcelona Katedrali ve Placa Del Rei ile devam ettik. Hepsi birbirine yürüme mesafesi zaten, ara sokaklarda kaybolurcasına yürüdük, yürüdük… Yorulduğumuzda ise, yine vazgeçemediğimiz El Born Bölgesi’nde bir barda oturup, yerli Katalanlar gibi birer bira içtik. Barcelona’da akşam yemeği için mekanlar genelde 7.30- 8 arası açılıyor, yerel halk ise 9-9.30’dan once yemeğe gitmiyor. Yani öğleden sonra 4 ile 7 arası pek açık mekan bulamazsınız şimdiden söyleyeyim. Biz de akşam 8 gibi El Born’da yer alan Tapeo Anem de Tapes isimli bir tapas bara gittik. 4-5 çeşit meze ve bira ile geceyi noktaladık. Mezelerin hepsi çok taze, değişik ve lezzetliydi. Bu mekanı da tavsiye ederim. Fotoğraflar aşağıda…

Mezeler: Soslu patates kızartması/Barbekü soslu domuz kaburgası/Bal soslu patlıcan/Enginar Cipsi

Yazının devamı burada


19.12.2013

Mor Havuç Çorbası


Mor havuç, şalgam suyunun ana maddesi. Şalgam suyunu apayrı severim. Babam küçükken bol bol şalgam iç ki bağışıklık sistemin güçlü olsun diye diye bu garip içeceği sevdirdi bana. Rakıyla da iyi gidiyor ama :) Gerçi piyasada satılan şişedeki şalgam suları katkı maddeleri içerdiği için ben pek tercih etmiyorum. İlerleyen zamanlarda ev yapımı şalgam suyu tarifini de güzelce yazarım buraya. Evet genel kanının aksine şalgam suyu şalgam yerine bu inanılmaz güçlü antioksidan kaynağı sebzeden yapılıyor. Görüntüsü çok korkutucu olsa da vitamin yönünden de oldukça zengin bir sebze mor havuç. E tabi sağlıklı ve kaliteli yaşam için sağlıklı beslenmek de şart. Gelelim tarifimize..



Malzemeler (2 kişilik) 


1 yemek kaşığı zeytin yağı
4 adet arpacık soğan (ince halkalar halinde doğranmış)
1 sap taze biberiye (Yapraklarını saptan ayırıp ince doğrayın)
1 cm taze zencefil (küp küp doğranmış)
1 büyük diş sarımsak (ince ince doğranmış)
yarım çay kaşığı kişniş tohumu (hani şu yuvarlak açık renk olanlar)
2 adet orta boy mor/siyah havuç (halka halka doğranmış)
1 su bardağı sebze stok
3 su bardağı su
tuz, karabiber, balsamik sirke tatlandırmak için


Hazırlanışı

1 yemek kaşığı zeytinyağını orta boy çorba tenceresinde hafif kızdırın. arpacık soğanları hafif kahverengileşinceye kadar zeytinyağında ara ara karıştırarak kavurun. Daha sonra ince halka şeklinde doğranmış havuçları atıp 5 dk kadar kavurun. Ardından sarımsak, zencefil, biberiye ve kişniş tohumlarını da katıp birazcık daha kavurduktan sonra sebze stok ile suyu döküp, tencerenin kapağı açık olacak şekilde kaynayıncaya kadar yüksek ateşte pişirin.



Kaynadıktan sonra ateşi biraz kısın, bir tutam tuz ve karabiber ekleyip, tencerenin üzerine yarım kapak örterek havuçlar yumuşayıncaya kadar biraz daha pişirin. Havuçlar çok da yumuşamasın hafif yoğunluk da olsun çorbamızda. Piştikten sonra bir 10 dk soğumasını bekleyip blenderdan geçirin, pürüzsüz bir hale gelsin. Daha sonra bir 10 dk daha pürüzsüz halde pişirip, servis edebilirsiniz. Balsamik sirke ile tatlandırın. Çok lezzeli bir aroma veriyor.

Afiyet olsun :)

17.12.2013

Panzehirimi kendim buldum, tek başıma kendim yaptım...Balkabağı Çorbası


Üniversite yıllarımda tembel bir öğrenci olmanın vicdanını hala yaşıyorum. E tabi o zamanlar boş zamanların değerini hiç bilememiş olan genç öğrenci ben, ziyadesiyle yabancı dizi izleme alışkanlığı ednmiştim. Bu alışkanlığın ingilizcede listening'imin gelişmesi dışında hiçbir fayda sağlamadığını farkettiğimde çok geçti, illete yakalanmıştım bir kere.

Çok değil geçen sene akşamın birinde, işten eve gelir gelmez Breaking Bad'in yeni bölümü mü yemek yapmak mı ikileminde kalıp hiç tereddütsüz mutfağa yönlendiğim an, dünya için küçük benim için büyük olan adımı atmış oldum. Artık bir süre dizi izleyemeyeceğim sanırım.
Şimdi gelelim bu akşamki "zengin" bekar soframıza..

Balkabağı kış aylarında her markete gittiğimde almadan duramadığım tek sebze sanırım. Renginden olsa gerek. Çorbası, yemeği, tatlısı, turtası, böreği, çekirdeği.. Neyin içine koysak yediriyor kendini... Hem ucuz hem de kullanışlı nitekim. Biraz dişe gelse kabuğunu da yiyecekmişiz ama olmamış :)


Balkabağı Çorbası 

Malzemeler (2 kişilik)


250 gr balkabağı (küp doğranmış)
1 orta boy havuç (minik minik küp doğranmış)
200 ml (1 su bardağı) süt veya hindistan cevizi sütü
Yarım soğan (ince halka halka doğranmış)
1 iri diş sarımsak (irice doğranmış) 
3-4 dal taze kekik yaprağı (1 çay kaşığı kuru kekik de olabilir)
1 cm eninde kesilip rendelenmiş taze zencefil (ya da 1 çay kaşığı toz zencefil)
1 su bardağı su veya sebze stok
Tatlandırmak için tuz ve karabiber.
İsteğe bağlı olarak, acı kırmızı toz biber


Yapılışı

Tuz ve karabiber hariç tüm malzemeleri çelik bir tencerede karıştırıp kısık ateşte pişirin.


En son havuçlar pişeceği için karışımımızın havuçlar çatalla ezildiğinde püre olacak kıvama gelene dek pişmesi lazım. (yaklaşık 35-40 dk) Daha sonra el blenderından geçirip çorbayı pürüzsüz sıvı hale getirin, tuz ve karabiber ile tatlandırıp servis yapın.



Ben bu sefer süt yerine hindistan cevizi sütü kullandım. Balkabağının aroması ile birbirine o kadar yakışıyorlar ki çorbayı içtik üzerine bir de parmaklarımızı yedik. Çocuklar için de çok faydalı bir besin kaynağı. Şurup niyetine içirebilirsiniz. 

Lezzet Notu: tüm aromatik çorbalar gibi bu da buzdolabında 1 gün bekledikten sonra daha lezzetli oluyor.  Benden söylemesi.. Afiyet olsun :)







16.12.2013

Can Oba Restoran: Yeni Deneyimler Hayatı Anlamlandırır...



Her şey çok yakın bir arkadaşımın "Hadi kızlar sizi çok değişik gurme bir restorana götüreceğim!" demesiyle başladı.

Gittiğimiz yer Sirkeci'de küçücük, dikkat çekmeyen, kapısından içeri baktığınızda oldukça normal gözüken klasik turist restoranlarını aratmayacak görünümde bir restoran. Ama oturmaya yeltendiğinizde güleryüzlü şefi Can Oba sizi kapıda karşılıyor. Yani anlaşılacağı üzere mekanın adı da Can Oba Restoran. Şef Can Oba hem sahibi, hem garsonu, hem de aşçısı mekanın. Siparişi alıp tazecikten yapmaya başlıyor spesiyallerini. İşini o kadar severek yapıyor, yaptığı her yemeği o kadar önemsiyor ki önünüze sunduğu her tabaktan sonra beğendiniz mi diye sormadan kendini alamıyor her defasında.

Biz de Can Oba'nın birbirinden lezzetli ve rengarenk yemeklerini yedikten sonra mest olduk. Nasıl özendim anlatamam.. Malum işini hem severek hem de sahiplenerek yapmak günümüzde pek kimseye nasip olmuyor ne yazık ki. Ben de kendi kendime terapi yöntemim olan bu aşçılık işini meslek olarak yapabilecek bir geçmişe sahip olsaydım keşke diye düşüne düşüne burada buldum kendimi işte. Kim bilir? Belki bir gün...

 

Can Oba'nın eşsiz leziz spesiyallerinden birkaç foto ekledim yukarıda. Gerçi çok keşfedilmesin, gittiğimizde çok kalabalık olmasın ki tüm yemekler bize kalsın isterim ama Sezar'ın hakkı Sezar'a verilmeli. Hayat yeterince adaletsiz ve bencil zaten. Biz de öyle olmayalım değil mi ama?






3.12.2013

Amerikan usulü simit: Bagel


Bagel ile ilk tanışmam çok geçmişe dayanmıyor aslında. Yaklaşık 1,5 ay önce Amsterdam'a gittik. Malumunuz oralarda peynir-zeytin-domates konseptli kahvaltı bulmamız imkansıza yakın. Bir ara Amsterdam gezisini de yazacağım buraya inşallah.



Amsterdam'da Bagels&Beans adında bir cafeler zinciri var. Çeşit çeşit bagel ve kahve ağırlıklı daha çok. Konsepti beğendim, hatta bir girişimcilik fikri bile doğdu zihnimde ama bizim damak tadımıza çok uymayan, uysa da çok büyük ihtimal simit yerine tercih edilmeyecek olan bu sevdadan vazgeçtim.

Bagelın tadı bizim alışageldiğimiz simit lezzetinden biraz daha farklı. Ortadan kesip arasına çeşit çeşit krem peyniri sürülerek yeniyor. Aslında düşündüm de çocukların da bayılarak yiyeceği tarz ve lezzette bir yiyecek. Tribeca Café’de de bagel ağırlıklı bir menu mevcut. Ama tabii ki evde yapılanın yerini hiçbir şey tutmuyor. Hele ki fırında pişerken eve dolan koku... Bu haftasonu yapmış olduğum muhteşem bagelların tarifini paylaşacağım sizlerle. Arasına krem peyniri sürmeden yemeyin ama. Adettenmiş :)