8.05.2015

Edinburgh'da 3 gün turist olmanın püf noktaları


Birleşik Krallık'ta herhangi bir şehirde havanın nasıl olacağını gün içinde bir saat öncesinden tahmin etmek bile çetrefilli bir konu. Bunun için uzun yürüşlü gezi programlarını çok da hayal etmemek gerekiyor. Edinburgh'da gün boyunca güneşli olacağını umuduğumuz bir günümüz vardı ve o kıymetli günü, görebileceğimiz tüm yürünesi alanları görelim, hatta ve hatta Water of Leith'in kıyısında yürüyüş yaparak değerlendirelim dedik.
Water of Leith Walkway

Önce favori mekanımdan bahsedeyim: Calton Hill. Bu minik, 360 derece süper ötesi manzaralı yere sevgiliyle gelinmeli, peşinen söyleyeyim. :) Calton Hill'e çıkmadan önce Palace of Holyroodhouse ve hemen yanındaki yeni yapı İskoç Parlamentosunu da görelim dedik. Holyroodhouse için Kraliçe'nin İskoçya mekanı diyorlar, doğru mu değil mi bilemem. Tek bildiğim 15 £ giriş ücreti olması ve saraydan daha çok bahçelerinin ilgi çekici olduğu. Girdik mi? Hayır. Bir saraya giriş ücreti olarak 60 TL verme lüksünü o an kendimizde bulamadık.
Calton Hill- Burns Monument
Calton Hill tüm "oldtown" ve "newtown" bölgelerini kuşbakışı görebileceğiniz güzel bir park alanından oluşuyor. Bu parkın içinde birkaç tarihi yapı da mevcut. Mesela "National Monument" denilen şey, Napolyon'u alt ettikten sonra İskoçların diktiği bir anıt. Atina'daki Parthenon'un kopyası olarak inşa etmişler bunu, savaşta ölenlerin anısına...

Bu tepede bir de Nelson's Monument isminde güzel bir anıt daha var. Ben ilk gördüğümde Rapunzel'in hapsedildiği kuleye benzetmiştim burayı. Hala da benzetiyorum gerçi.. :) Bir de İskoçların halk kahramanı olarak benimsediği ünlü şair Robert Burns anısına dikilmiş olan Burns Monument bulunuyor tepede. Robert Burns şerefine "Burns gecesi" adı altında her sene ülkenin dört bir yanında geleneksel dansları ile kutlama bile yapıyor İskoçlar. Kendisi Sir Walter Scott ile birlikte 18. yüzyılda ülkenin en zor dönemlerinden birinde edebiyat dünyasında adını duyurarak ülkenin kültürel değerlerinin korunmasını sağlamış bir yerde.Walter Scott için dikilen anıt da şehrin merkezi caddesi Princess Street üzerinde yer alıyor. Zaten şehrin her yanından görürsünüz Scott Monument'i.
Calton Hill
Calton Hill'de birkaç tur atıp, bu anıtlara bakan çimlerde oturup ciderımızı yudumladıktan sonra Leith suyu kenarından yürüyebileceğimiz bölgeye doğru indik. Zaten "Water of Leith walkway" tabelalarını takip ederek kaybolma ihtimaliniz de pek yok şehirde. :) Bu suyu takip ettiğinizde Edinburgh'un Kuzey Denizine bakan bir diğer popüler bölgesi Leith'e iniyorsunuz. 

Water of Leith
Ama asıl Leith nesiyle ünlü biliyor musunuz? Michelin yıldızlı restoranlarıyla!! İşin içine bir de 4'ü vurmuş olan pound TL paritesi girince bu restoranların yanına yaklaşmak imkansız oluyor takdir edersiniz ki. Ama Leith'de bütçeye uygun müthiş bir pub keşfettik biz: Teuchter's Landing. Hem dışarıda oturmalık, akarsu manzaralı terası var hem envayi çeşit viski bira çeşitleri, hem de bayağı lezzetli yemekleri var. Daha ne olsun! Sizi bu mekanda tükettiğimiz lezzetlerle başbaşa bırakıyorum. Bir de İskoç geleneksel çorbası Cullen Skink'i denemeden İskoçya gezinizi bitirmeyin. Benden söylemesi.

Teuchters Landing

Uzuun Leith yürüyüşümüzden sonra Old Town yani merkez bölgeye geri döndük. Akşam yemeği için seçtiğimiz tam anlamıyla Scottish restoranı olan "The Doric" atmosferi ve yemekleriyle bize eski İskoçya zamanlarını yaşattı. Eski İskoçya zamanlarını da pek iyi bilirim ya! Neyse... :) Yine de restoranın bulunduğu binanın 18. yüzyıldan kalma olduğunu ve içerinin ortaçağ ambiyansı yaşattığını inkar edemeyiz.:) Bir de buranın Haggis'i meşhurmuş. İskoçya'ya gelip haggis yemeden dönülmezz!

Haggis Neeps and Tatties

Cullen Skink Çorbası- The Doric
Yemekten  sonra Edinburgh gece hayatının aktığı Royal Mile-Cowgate-Grassmarket üçlüsünün sokaklarını arşınlayıp güzel bir kokteyl bara girdik. Dragonfly cocktail bar Grassmarket bölgesinde yer alıyor. Mekanı da kokteylleri de bayağı beğendik. Frambuazlı değişik bir pembiş kokteyl denedim burada, kendisi de tadı da çok şirindi. :)

Ertesi sabah  Greyfriars Kilisesi'ne gittik. Büyükçe bir mezarlıktan oluşan bahçesi var bu kilisenin. Bir de şehrin sembollerinden biri haline gelmiş Greyfriars Bobby diye anılan köpeği ile ünlü. Yıllar önce Bobby'nin sahibi öldükten sonra bu mezarlığa gömülmüş ve hayattaki son 14 yılını onun mezarının başında geçirmiş Bobby. Sadakati örnek teşkil etsin diye Bobby'nin anıtını dikmişler kilisenin girişine yakın bir sokak başına. Tam National Museum of Scotland'ın karşı sokağının başında görebilirsiniz minik Bobby'i. Burnunu ellemek de şans getiriyormuş, şehir efsaneleri işte... Ovuşturulmaktan heykelin burnu parlamış! :)
Greyfriars Kirkyard
Oldtown bölgesinin en işlek caddesine geldi sıra: Royal Mile. Bu caddenin sonu ihtişamlı Edinburgh Kalesine çıkıyor, cadde boyunca ise envayi çeşit İskoç ürünleri satan dükkanlar ve Gayda çalan geleneksel giyimli amcalarla karşılaşabilirsiniz. Bir de tam ortada St. Giles Kathedrali yer alıyor. Dış görünümü çok ilgi çekici olsa da içinde pek bir sanat eseri yok bu katedralin. Royal Mile'nın bir alt paralel caddesi ise Princes Street. Princes Street Gardens'ta da Edinburgh Kalesinin cezbedici manzaralarıyla karşılaşabilirsiniz.

Princes Street Gardens

Edinburgh Castle

Gardens'ın tam ortasında National Gallery yer alıyor. Princes Street'i kesen ara sokaklar da oldukça canlı cafelerle dükkanlarla alışveriş mekanları ile dolu. Bu ara sokaklardan birinden yeterince aşağı indiğinizde saklı bir köy çıkıyor karşınıza: Dean Village. Şehrin gürültüsünden uzak, sessiz sakin, ağaçlar ve akarsu manzaralı evleriyle huzurlu minik bir yer. Edinburgh'daki en fotojenik mekanlardan biri burası bence. :)

Dean Village
George Street üzerinde yer alan Standing Order Pub'da birer bira içtik akşam yemeğinden önce. İnanılmaz büyük ve yer bulamadığımız nadir yerlerden biri olarak aklımda kaldı bu pub. Bayağı bir içki çeşidi vardı ve Pub ortamı da güzeldi. Hava güzelse dışarıda oturma opsiyonu da var. Bu akşam yemeğinde Thailand mutfağını deneyelim dedik. Royal Mile üzerinde yer alan Thai Orchid'e gittik akşam. Yemekler güzeldi. 

Ertesi günün havanın azizliğine uğradığımızdan mütevellit merkezden çok uzaklara gidemedik yine. Hava bozduğunda University of Edinburgh çevresindeki cafelerde veya Princes Street tarafındaki mekanlarda takılabilirsiniz. 
University of Edinburgh
Biz bir de akşamüstü Brewdog'a bira içmeye gittik. Geceleri sürekli kalabalık olan bu mekan gün boyunca da açık ve İngiltere'de kendi biralarını üreten yaygın bir marka Brewdog. Bu mekanda denediğimiz 2 bira da bayağı iyiydi. Bir de müze opsiyonları var tabii ki. Yağmurlu havalarda müzelere bir göz atabilirsiniz. Havanın güzelleştiği zamanlarda gideceğim doğa turlarını ayrıca yazacağım.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder