18.09.2015

İskoçya'nın İncisi: Isle of Skye

Türkiye'ye döneli yaklaşık 1 ay oldu... İskoçya'da yaşadıklarım şimdiden hayal gibi gelmeye başladı bile. Sanki bir masaldı, ben o yaşadıklarımı kitapta okudum veya bir filmdi izledim ve ardından aklımda sadece etkileyici sahneler, nefes kesici manzaralar kaldı…

Mayıs ayında 3 günlük unutulmaz bir Highlands turuna katıldım. Aradan kaç ay geçse de, bu süreçte Birleşik Krallık'taki bilimum şehirleri azimle gezmiş olsam da, aklımda en çok kalan bu 3 günlük Isle of Skye gezisi oldu nedense. 
Portree
Edinburgh’dan Skye’a otobüs veya tren gibi toplu taşıma araçlarıyla gitmek neredeyse imkansıza yakın. Araba kiralayıp gidenler oldu ama adada hiçbir şekilde telefon sinyali alınmadığından, eski usul haritayla dağlar ormanlar akarsular arasında kaybolmak olası. Bu yüzden en güzeli küçük 15-16 kişilik arabalarla her hafta en az iki defa adaya tur düzenleyen yerel tur firmalarıyla gitmek.

Bizim katıldığımız tur şirketi Heart of Scotland’dı. Rehberden de turdan da baya memnun kaldık. Bir de güzel diye duyduğum Rabbies şirketi var. Bu iki firmanın da Isle of Skye rotası aynı zaten. Ehh tabi bir de rehberleri genellikle İskoç. Aksanlarına alışmak biraz zor oluyor ama cidden komik elemanlar. :) Enteresandır hangi tura katıldıysam mutlaka Mel Gibson’ın Cesur Yürek filminin ne kadar yanlış çekildiğinden bahsetmiştir tur rehberi. İskoç halkı, kahramanları William Wallace’ı yanlış tanıtan bu filme çok içerlemiş. Tabi bir de Sean Connery aksan taklidi var. Hepsi adamın İskoç aksanıyla dalga geçiyor, kendileri çok farklıymış gibi. :) Neyse gezinin detaylarına geçeyim en iyisi. Yazarken bile heyecanlandım bak..

Gezimizin ilk durağı bir mimari harikası diye nitelendirilen Forth Bridge. Edinburgh’un tanıtım fotoğraflarında yer alan güzel bir köprü. Ama köprü etrafında pek yapacak bir şey yok. Zaten biz de 5-10 dklık bir foto molası verip yola devam ettik. 
Forth Bridge

Diğer durağımız Dunkeld. Burası küçük sevimli bir İskoç kasabası. Tay nehrinin kenarında, birkaç yerli sakini, birkaç cafesi ve katedraliyle inanılmaz şirin bir belde. Manzarası, yeşilliği, oksijeni insana huzur depolayan yerlerden. Robert Menzies isminde bir kafeden kahve ve “Scone” aldık. Scone, tereyağı, süt ve unla yapılan geleneksel bir İngiliz hamurişi. Burada yediğim sade scone oldukça lezzetliydi. 
Dunkeld

Dunkeld’den ayrıldıktan sonra, yol üzerinde Pitlochry yakınlarında bir yerde durduk. “Queen’s view” denilen bu manzara noktasının manzarası cidden etkileyiciydi. Babamın yapmaya bayıldığı yağlı boya kartpostal tablolarına benzer yerler gördüğümde hala çok etkileniyorum. Burada da birkaç foto çekildikten sonra, öğle yemeği için Spean Bridge bölgesinde mola verdik. 

Queen's View


Sonrasında İskoçya’nın en önemli simgelerinden Eilean Donan Castle ziyareti. Şansımıza hava inanılmaz kapalı ve yağmurluydu burada. Ama kalenin müthiş manzarası yine de oldukça etkileyiciydi. “Eilean” Gaelic dilinde “ada” demekmiş. İskoç ingilizcesi versiyonunda ise adaya “isle” diyorlar. Sanırım eski Gaelic dillerinden kolay okunur versiyonlar üretmişler. Özellikle Highland bölgelerinde yerel halkın bir kısmı hala Gaelic konuşuyormuş. Zaten kasabaların, mekanların isimleri de hem Gaelic hem İngilizce yer alıyor tabelalarda. 
Eilean Donan Kalesi

Eilean Donan’dan çıktıktan sonra kısa sürede anakarayı adaya bağlayan köprüden geçtik ve Isle of Skye’a vardık. Ada o kadar tenha o kadar köy gibi ki, tek kalabalık merkez yeri Portree diyebiliriz. Portree’ye hayran kaldığımı saklayamıycam yalnız. Yine minicik bir kasaba ama rengarenk evleri, süper manzaralı limanı, harika butik otelleriyle kalbimizi çaldı. :) Kaldığımız otelin adı “Coolin view”. Adı üstünde, süper bir manzarası vardı otel odamızın. 
Coolin View Manzara ;) (Portree Limanı)
Akşam yemeği içinse, Portree limanındaki güzel balıkçılardan birine gittik. Bu yörede yakalanan taze Atlantik balıklarının lezzetini anlatmama gerek yok sanırım. Şu basit tabak nasıl bir etki bıraktı bünyemde bilemezsinizzz. Zaten iki akşam üst üste Pier Hotel Restoran’da yedik. Yalnızca deniz ürünleri değil, mekanın tatlıları da inanılmazdı. 
Hotel Pier Restoran

Ertesi gün sabahtan akşama kadar Skye adasının öne çıkan yerlerini dolaştık. Artık ben değil fotoğraflar konuşşun :) 

Old man of Storr:


Kilt Rock: (İskoç erkeklerinin giydiği kilt eteklerine benzediği için kayaya bu isim verilmiş)

Cuillins Dağları (Star Wars 7’nin bir kısmı burada çekilmiş) 

Fairyglen (Nam-ı diğer Peri Vadisi. Burada da foto çekmelere doyamadım :))

Killin Evleri: 

Neistpoint Lighthouse:

Akşam yemeği yine efsane Portree limanında Pier Hotel’de.Bir de belirtmem gerek, en ünlü single malt viski markalarından Talisker’ın üretim tesisleri de Isle of Skye’da yer alıyor. Hava çok yağmurlu olunca buraya götürüyormuş bazı turlar. Bizim şansımıza hava açtığından, daha doğa odaklı bir program yaptı rehberimiz. Yine de Talisker’a gitsek şikayet etmezdim ama.. Skye’a doyamadım sanırım. :)
Pier Hotel Restoran

Ertesi sabah adayı terk etmek üzere yola çıktık. İlk molamız Plockton Village denilen bir köy. İskoçyadaki tek palmiye buradaki miniminnacık adada yer alıyor. Her yer inanılmaz fotografik! Plockton’dan çıkıp Eilean Donan’ı bir de kuşbakışı gördük dönüş yolunda. Öğle yemeği için herhalde en bilinen yer olan Loch Ness dolaylarında mola verdik. Rehberimizin şu dediğini hatırlıyorum: “Nereye gidersem gideyim hava hiç belli olmaz burada her an yağmur bastırabilir, ama Loch Ness’e her gittiğimde hava günlük güneşlik olur.” Gerçekten de öyle oldu. Kapalı hava kendini birden mavi gökyüzüne ve güneşe bırakıverdi. (Bkz. Aşağıdaki iki fotoğraf arasındaki inanılmaz fark:))
Plockton Köyü

Loch Ness/Fort Augustus


Fort Augustus’taki öğle yemeğinden sonra, İskoçya’nın en yüksek dağı Ben Nevis’in müthiş manzarasını ve Commando Memorial’ı görmek için ufak bir mola verdik.

Ben Nevis
Birkaç saat sonra ise, Harry Potter dahil birçok film sahnesine fon olmuş Glen Coe’da bir kahve molası verdik. (Bu arada “Glen” İskoç İngilizcesinde vadi demek. O tüm glen ile başlayan viski markaları hep kuruldukları yerdeki vadinin isminden geliyor.) Hava yine kara kara bulutlandı tabi. Glen Coe’nun hemen yanında “3 Sisters” adı verilen yanyana 3 devasa dağ manzarasına da bayıldım ne yalan söyleyeyim. 
Glencoe

3 Sisters Dagları

Hairy Coo Inekleri
Molalar, manzaralar bitmedi. İskoç ineklerini görmeden olur mu? Kırmızı tüylü bu devasa sevimli inekleri besledik yine ekmeklerle. :) Edinburgh’dan önce son durağımız  ise Doune Kalesi oldu. Bu kale birçok filme fon olmuş ünlü yerlerden biri. En bilindik film ise 1975 yapımı “Monty Python and the Holy Grail”. En güncel bilgi ise “Game of Thrones” dizisindeki Winterfell şehri. Favori dizim olmasından mütevellit baya ilgimi çekti yalan yok. :)  

Doune Kalesi

Bu 3 günlük kompakt turda İskoç doğasına da tarihine de iyice doyduk. Ama söylemem gerek, buraları böyle deli deli gezdikten ve bayıldıktan sonra dedim ki ben neden Karadeniz’e hala hiç gitmedim? Kendimden utandım vallahi. Bundan sonra inşallah yurdumdaki ilk uzun tatillerimden biri Karadeniz olacak. 

Sevgiyle  ve huzurla kalın.. :)
 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder